SİS TARİHÇE
“Her işin başı: Sağlıklı iletişim”
“Türkiye’nin en önemli sorunu nedir?” diye soruyorlar. Ben de size sorayım. Ne dersiniz? Yalnızca Türkiye’nin en önemli sorunu değil, dünyanın belki de en önemli sorunları nelerdir? Eğitim, hayat pahalılığı, yoksulluk, işsizlik… Aklınıza neler geliyor?
Bence dünyanın en temel sorunu “iletişim sorunu”dur. Siz buna “iletişimsizlik”, “hatalı iletişim”, “yanlış iletişim” de diyebilirsiniz. Ancak bütün sorunların temelinde en önce halledilmesi gereken sorunun “iletişim” olduğunu düşünüyorum ve bunu gittiğim her yerde söylüyorum.
İletişim sorununu çözmeden eğitim sorununu çözemezsiniz örneğin… Öğrenci ile öğretmen arasında doğru ya da sorunsuz bir iletişim söz konusu değilse, orada yapılacak eğitimin sorunsuz olması mümkün değildir. İşçi ile işveren arasında sağlıklı bir iletişim söz konusu değilse, iş ilişkisinin de sağlıklı olması beklenemez. İşte bu nedenle iletişimi her şeyin başı olarak görmekteyim. Ve bir iletişim bilimci olarak iletişim sorunun en fazla yaşandığı alanlardan biri olarak iletişim camiasını gördüğümü söyleyebilirim. Biz iletişimciler, iletişimi anlatıyoruz, öğretiyoruz ama aramızdaki iletişimin pek de canlı olduğu ne yazık ki söylenemez.
İşte bu sempozyum da böylesi bir soruna çözüm üretmek amacıyla ortaya konulmuş basit ve sade bir çabanın ürünüdür.
20 Mart 2015 günü, Ankara’da Numune ve Araştırma Hastanesi’nde gerçekleştirilen Sağlık İletişimi ve Medya konulu bir panele davetliyiz. Ben de “sağlık iletişimi üzerine” bir sunum yapacağım. Toplantıda bir ara verildi ve iletişim akademisyenleri olarak bir masanın etrafında toplanıp çay-kahve içmeye ve sohbet etmeye başladık. “İletişim Bilimleri Fakültesi çalışıyoruz, bir araya gelemiyoruz, konuşamıyoruz. Kim ne çalışma yapıyor, haberdar olamıyoruz. Ne yapsak bu konuda acaba vesaire…” diye konuşuyoruz, iletişimsizlikten dert yanıyoruz…
Hemen orada cep telefonumu çıkardım, derslerimde de yaptığım gibi Facebook üzerinden “Sağlık İletişimi Akademisyenleri” adıyla bir grup kurdum ve bunu oturum başlar başlamaz katılımcılara duyurdum.
Dedim ki, “artık bundan sonra Facebook’ta birbirimizle haberleşiriz, iyi bir şey olur.” Hemen orada, Facebook’taki arkadaşlarımız kendilerini eklenmeye başladı. İlk gün yaklaşık 20 kişi; o toplantıda da aramızda olanlar grubumuza katıldı. Sonra bu sayı giderek arttı. Ardından, bu grubun güzel bir hareket olduğunu gören arkadaşlarımız, “Acaba bir araya gelsek, toplantı yapsak, buluşsak nasıl olur?” diye sormaya başladılar.
“İyi tamam, nasıl olsun? Kim organize etsin?”
Bu sorular ortaya çıkınca, böylesi bir toplantıyı yapma ve arkadaşlarımızın çağrısına yanıt verme görevi de doğal olarak bize kaldı.
Bu arada, bizim fakültemizde ekip olarak 2001 yılından beri uluslararası nitelikte organize ettiğimiz, her yıl düzenli olarak gerçekleştirdiğimiz, Türk ve Amerikan iletişim bilimciler arasında bir sempozyumumuz var. Onun organizasyon ekibindeki arkadaşlarla konuştuk:
“Sağlık iletişimi sempozyumunu da biz yapalım mı?”
“Yapalım.”
Sonuç olarak bir toplantının kahve arasında ayaküstü başlatılmış bir organizasyonla bugün sağlık iletişimi sempozyumunu her yıl düzenler hale geldik.
Biz, ilk toplantıyı hayal ederken “yaklaşık 20-30 kişi gelir. Kendi aramızda konuşuruz.” diyorduk ama yaklaşık 60 bildiri başvurusu geldi.
Facebook’taki grubumuz ilk gün 20 kişiydi ama daha sonra 100’e, 200’e ve 300’e ulaştı. Hala da bu sayı giderek artıyor.
Organizasyon ekibimizle öncelikle ne konuştuk? Can Cemal Cingi arkadaşımız hemen dedi ki, “ben bir web sitesi yapayım”. İnternet üzerinden, hani bir para falan da vermeden bir web sitesi oluşturduk. Can’ın el emeğiyle üretilmiş bir web sitemiz oldu.
Ardından duyuruya çıktık. “Haydi, bildiriler gelsin, başvurular yapılsın” dedik.
Gelen bildirileri Simge Süllü Durul arkadaşımız hakemlere gönderdi, onların değerlendirmelerini aldı, hakem sonuçlarını başvuru sahiplerine iletti.
Organizasyonla ilgili diğer koşturma işlerinin tamamında Alaaddin Paksoy arkadaşımız bana yardımcı oldu.
Daha sonra Bilim Kurulu’nda ilk gündem bu yana görev alan tüm hocalarımızın katkılarından söz etmeliyim. Hem organizasyonun gerçekleşmesi, davetli konuşmacıların çağrılması, ağırlanması, toplantıya katılımcı sağlanması anlamında başta Prof. Dr. Cemal Cingi ve Prof. Dr. Şükrü Torun, Prof. Dr. Erol Özmen ve diğer hocalarımız olmak üzere büyük özverilerle bu iş birliğine katkı sağladılar. Hepsine çok teşekkür ediyorum, minnettarım.
Bu arada Sağlık Bakanlığı ile de iletişime geçtik. O zamanki ilgili birimlerde görevli arkadaşlarımızı davet ettik. Geçen yıllar içinde gelenler oldu, gelmeyenler oldu, ilgi gösterenler oldu, göstermeyenler oldu. Arşive bakılırsa kimlerin gelip kimlerin gelmediği de görülebilir. Ancak bu arada bakanlıkta görevli arkadaşlarımızın görev yerlerinin hızlı değişimi de bu ilişkiyi yakından etkiledi. Biz, ilgi gösteren herkese teşekkür ederiz. Ancak bu arada “Sempozyum kitabını biz bastırırız” diyenler oldu, “Sempozyumu uluslararası yapalım, ev sahibi biz olalım.” diyenler oldu, “Ankara’da/İstanbul’da yapalım.” diyenler oldu. Ancak maalesef gelişmeler pek de arzu edildiği gibi gerçekleşmedi.
Sempozyum tarihiyle ilgili daha fazla ayrıntıya “arşiv” bölümümüz incelenerek erişilebilir. Sempozyuma kimler katıldı, kim ne söyledi, hangi bildiriler sunuldu, bildirilerde neler dile getirildi, organizasyonla ilgili kim ne dedi” gibi pek çok soruyu hem yazılı olarak bildiri kitaplarında okuyabilir hem de Youtube üzerinde yer bulan video kayıtlarımızda izleyebilirsiniz.
Eğer siz de sağlık iletişimi alanında çalışmalarda bulunuyorsanız, tamamen gönüllü bir girişim olarak başlamış ve yürütülmekte olan bu organizasyona siz de katılabilirsiniz. Bunun için Facebook grubumuza kendinizi ekleyebilir ve bizimle iletişime geçebilirsiniz.
Biz sağlık iletişimi akademisyenleri olarak yılda bir kez bir araya gelmek ve buluşmak istiyoruz. Bunun nerede olduğunun pek bir önemi yok aslında. Hatta bildiri sunmak ya da sunmamak da değil mesele… Çünkü her işin başı: “Sağlıklı iletişim…”
Ne dersiniz?
Prof. Dr. Erkan YÜKSEL (Kurucu Başkan)